Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

16 Aralık 2011 Cuma

Su ve Diş Macununda ki Gizlenen Florür Tehlikesi




In Association with Amazon.co.uk Amerikada ki bilim adamları tarafından yapılan yeni bir çalışmada, içme suyundaki yüksek florüre maruz kalma, beyin  hasarına sebeb olduğunu kanıtlamış. Aslında yıllardır Florürün insan sağlığına olan zararlı etkileri bir çok çalışmada ortaya çıkarılarak,  Amerika eyaletinlerinde ve Avrupanın  90 % oranında suya ilave edilen Flörür yasaklanmıştır. 
Flörürün insan sağlığına etkilerinin araştıldığı 60 günlük bir süre ile fareler üzerinde yapılmıştır. Florürün , beyin neokorteks, hipokampus ve serebellum alanlarda nörodejeneratif ve morfolojik değişikliklere neden olduğu,  omurilik ve siyatik sinirlerde yıpranmalara sebeb olduğu  gösterilmiştir.(1) 


Amerika televizyon sunucusu Alex Jones'un suya katılan Florürün zararları ve devlet tarafından neden hala savunulduğunla ilgili videosu oldukça bilgilendirici.
 
Ayrıca K. Pratap Reddy  tarafından da Haydarabad Üniversitesi Journal  Tıp ve Müttefik Bilimler enstitüsünde  ki bir çalışmada da yüksek düzeyde florürün içme suyuna  (1-12 ppm)katılması,  iskeletin fiziksel deformasyonlara neden olduğu ve  doğrudan merkezi sinir sistemini etkilediği  ispatlamışlardır.
Florüre Eylem Ağı (FAN) göre, 25, flor flor düzeyleri, bir milyon kişi başına 0,3 ila 3 parça olarak düşük bile, IQ azalması ile ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır.

Dr. Phyllis Mullenix ve arkadaşları tarafından 1995 yılında sıçanla yapılan bir çalışmada da , florürün "motor fonksiyon bozukluğuna, IQ ve / veya insanlarda öğrenme güçlüğü için potansiyel bir göstergesi olan zeka kapasitesinde gerilemelere sebeb olduğunuda ayrıca ABD, Meksika, Çin ve Hindistan gibi farklı ülkelerde yapılan çok sayıda  ki çalışmalarıyla florür maruz kalan çocuklarda IQ açıkları ile ilişkili olduğunu tespit etmişlerdir. 

 
Yeni Zelanda Florür Eylemi Grubu ve Floridasyona Hayır Kampanyası temsilcisi Mark Atkin:
"Bu ağır bir ihmalkarlık ve Bakanlığın yasal görevini yapmamasıdır. Onların, bu toksin konusunda insanlara baskı yaptıkları, bu ileriyi göremeyen yönlendirmelerinin yerine, floridasyonun işe yaramadığını, insanları tehlikeye attığını" söylüyor. Son araştırmalar, florürün önlenmesi gereken en önemli zamanın, yaşamın ilk yılı olduğunu gösteriyor. Atkin:

"Eğer biberonla beslenen bebeklerin maması, florür eklenmiş su ile yapılırsa, bir faktör nedeniyle bebeklerde doz aşımı oluyor. Geçen yıl, Amerika Diş Derneği, 'bebek mamalarının florür eklenmiş su ile yapılmaması' uyarılarını vurgulamıştı." Atkin sözlerine şöyle son veriyor:
"Bizim kendi besin standartları belgelerimizdeki uyarıları, Bakanlık reddederek, bebekleri riske atıyor. " diyerek aslında çok önemli bir vurdum duymazlığa işaret etmektedir.
Bu özelliği sebebi ile Hitler Yavudi kamplarındakı gaz odalarında bu gazı kullanmıştır. 
 
Bu tehlikelerin farkında olan bir çok Amerika  eyaletlerinde içme sularına katılan florür yasaklanmıştır, fakat ülkemizde malesef bu kimyasal hala diş sağlığında oldukça popüler bir şeçimdir.
Avrupa da  florürün şehir suyuna ilavesi 99%  oranında  reddedilmiş, yasaklanmış, ya da çevre, sağlık, yasal ya da etik kaygılar nedeniyle florür takviyesi durdurulmuştur. Hatta bu yüzyılın Almanyasında dahi Florür bakın hangi gerekçe ile yasaklanmış:

"1978 yılında, Batı Alman Gaz ve Su Uzmanları Derneği, yasal nedenlerle florür takviyesi red ederek,  1 Litre başına 1 mg olan optimal florür konsantrasyonunu insan vücudunda uzun vade kullanıldığında bir hasara sebeb olabileceği gerekçesini göz önünde bulundurulduğunda kullanımını yasaklamıştır' (2)

Başka bir çalışmada ise Florürün Tiroid kanseri ile bağlantısına dikkate çekmektedir.
 1955 yılında New England Journal da ki bir rapora göre ‘ tiroid kanseri, San Francisco, şehrin içme suyu florürlü sahip olduğu döneminde yüzde 400 artış göstermektedir ",  Gladys Caldwell ve Philip Zanfagna adlı yazarların  1974 yılında ki çalışmalarını yazdığı kitaptan alınmıştır.(3)
 
Daha yakın bir tarihte 1998 yılında John Yiamouyiannis sodyum florür Ulusal Toksikoloji Programı kanser biyoassay sonuçlarını yayınlamıştır. Bu yine verilerin yanı sıra tiroid adenom olayların florürlü suyu tükeyen populayonlarda artmış olduğu gözlenmiştir. Ancak, ne yazık ki NTP raporunun son yayınlanan bölümünde ise  "karsinojenite mutlak kanıt değildir ", sonucu ile FDA tarafından değiştirilmiştir.
Her ne kadar Florürün zaralı olduğunun kanıtlanması örtbas edilmeye çalışılsa da sonunda FDA Amerikanın bütün eyaletlerinde suya eklenen miktarı azaltığını açıklamıştır.
 

 
Ekim 2010 yılından bu yana Amerika Waterloo, Ontario'da florür takviyesi engellemek için29 eyalettin çeşitli şehirlerinde florür takviyesi durdurulmuştur.

Böbrek hastalığı olan kişiler, florür toksisitesine yüksek bir duyarlılıkları vardır. Florürü vücüttan atılımını sağlamayan böbreğim süzme kapasitelerinin azalmalmıştır. Sonuç olarak, florür toksik seviyeleri yükselir ve  kemiklerde birikir ve alüminyumun toksisitesini de  yoğunlaştırmak ve renal osteodistrofi olarak bilinen acı bir kemik hastalığı neden olabilir.


 
Ayrıca diş kavitesini güçlendiriği öne sürülen Florürün aslında diş dental yapısında hiç bir önemi olmadığını vurgulayan bir dizi çalışmada çalışmada da 1998de
 ‘ USA ve Batı ülkelerinde suya ilave edilen florür varlığında veya yokluğunda diş kavitesi üzerinde hiç bir farklılık görülmemiştir.’(4)
 
Demek ki Florürün uzun süreli kullanımlarının etkileri yıllardır bilinmekte ama göz ardı edilmektedir. Peki neden?

Bu kadar zehirli olan bu kimyasalın ilk önce insan vücüdundaki etkilerine baktıktan sonra, bu tehlikeli maddenin neden suyumuzda veya diş macunumuzda son bulduğunu anlamanızı sağlamak için gerçekleri önünüze sermeye çalışacağım.
 Florür, nötr haldeki flor atomunun, bir elektron alarak iyon(anyon) haline geçtiğinde aldığı isimdir. F−1 olarak gösterilir. Bu iyona başka bir unsur yapıştırılır. Florür iyonu içeren maddelere de verilen bir isimdir. Bir iyon olduğundan dolayı, kendi başına doğada yer almaz; ancak bir çözeltide karşı iyonu ile yer alabilir.

İnsan vucudünda florürü emerek depo eden ilk merkez,
Epifiz,denen omurgalıların beyninde yer alan mercimek tanesi büyüklüğünde bir bezdir. Bu bez ingilizcede pineal gland  epiphysis cerebri, epiphysis, conarium ve organ  Üçünçü göz olarak da tanımlamaktadırlar.  Bu organ ayrıca bir  kozalağa ‘Pine’ benzediği için bu adı almıştır.  

 
Bu epifiz bezi doğumdan üç yaşına kadar hızlı büyümeye devam ederken, üç yaşından  ergenliğe kadar daha yaş büyümeye devam eder. ( 3 yaş altı çoçukların kullandığı  macunlarında ki floürü miktarda bezin büyümesini tamamen durdurarak IQ düzeyini etkiler) Epifiz bezi vücutta bir çok organında düzenli çalışmasını sağlamaktadır. Erken yaşlarda alınmaya başlayan florür bu bezin gelişmesini engellerken Kısırlıktan, böbrek yetmezliğine, Tiroid, pankreas ve hipofiz bezinin de  aktivitelerinde aksaklığa sebeb olur. Sonuçta, kanserle, şeker hastalığı ile , kısırlık gibi bir çok hastalıkla savaşan bu yüz yılın insanları ortaya çıkar.   


 
Bu kadar bilgiden sonra artık Epfiz bezinin sağlıklı çalışmasının önemini ve florürün toksik etkileri bilinmesine rağmen neden ısrarla önerilmiş olabileceğinizi herhalde tahmin etmişsinizdir.
Bill Gate’in bir toplantısında ağzından kaçırdığı gibi, ‘Dünya populasyonu hızla büyümeye devam ediyor ve bir  şey yapılmalı ‘ bence zaten yapılmaya çoktan başlandı. Bir yandan üremenini önüne geçilmediği 3 dünya ülkelerinde bitmeyen savaşlarla, Afrika kıtasının sonu gelmez etnik temizliği ve AIDS ile, ve kısırlaştırılan Avrupa.
Populasyonun dengede tutulmasını sağlamsının yanında, aslında Epifizin bezinin yüzyıllardır üçüncü göz olarak bilinmesi de dikkate değerdir. Bir çok ruhsal dokrin öğreticileri bu kısmın aktiviyasnunun bizi ruhsalığa taşıyarak aslında rüyada olduğumuz bu realiteden uyanacağımızı belirtmektedirler.
 



 
Ortadaki resim; Sümerlerde medeniyetinde 3000 yıl öncesine ait taş kabartmalardan ve çok ilginç olanı Vatikanda Papa nın elinde tutuğu çam kozalağına benzemiyor mu? Acaba yüzyıllardır bu  bezin sırrı bilinmekte olup,  bazı gizli örgütler tarafından  insan  realitiseni kontrol ve manipülayonunda mı kullanılıyor du?

1*Varner JA, et al. (1998). Chronic Administration of Aluminum-Fluoride and Sodium-Fluoride to Rats in Drinking Water: Alterations in Neuronal and Cerebrovascular Integrity.Brain Research. 784: 284-298.

2*Hilleman B Alıntılar: "florür takviyesi: Çekişme uzağa gitmek olmaz" Chemical and Engineering News, 1988 Ağustos, 66:31 
3*Caldwell G, Zanfagna PE - "Fluoridation and Truth Decay" Top-Ecol Press, Library of Congress No. 74-80847 (1974) also, see: Gotzsche A-L - "The Fluoride Question: Panacea or Poison?" Stein & Day (New York) ISBN 0-8128-1974-X (1975)
4*Heifetz SB, et al. (1988). Prevalence of dental caries and dental fluorosis in areas with optimal and above-optimal water-fluoride concentrations: a 5-year follow-up survey. Journal of the American Dental Association 116: 490-5.



22 Ekim 2011 Cumartesi

Tiny bugs are controlling your mind!

Are billions of bacteria influencing your moods? Before you take another probiotic cap, you may want to read this. Yet another study at McMaster University in Canada suggests that gut bacteria might be able to alter your brain chemistry and change your mood and behavior.
 “We reported on earlier research on gut bacteria at McMaster University and at Ohio State University. We also mentioned some heady speculations at Texas Tech University Health Sciences Center on a new field of microbial endocrinology, “where microbiology meets neuroscience.”
In the new study, McMaster researchers take a slightly bolder step. They fed mice a broth containing a “benign” bacterium, Lactobacillus rhamnosus. The scientists chose this partly because, well, they had some around, so why not, and also because related Lactobacillus bacteria are a major ingredient of probiotic supplements and very little is known about their potential side effects.
How it works, maybe
They found that mice whose diets were supplemented with L. rhamnosus for 6 weeks exhibited fewer signs of stress and anxiety in standard lab tests, as reported online in the Proceedings of the National Academy of Sciences. For example, the mice spent more time exploring narrow elevated walkways and wide-open spaces, which are scary to rodents. (That might explain the Jackass movies?)
But how does it work? That’s the part that has been puzzling me. First, the McMaster researchers found changes in the activity of genes in the brain that encode portions of the receptor for the neurotransmiter GABA. GABA typically dampens neural activity, and many drugs for treating anxiety disorders target its receptors. (The Texas Tech guys also suggested GABA effects.)
Then they cut the vegas nerve, which runs between the stomach and brain, and lo and behold, the effects stopped. The findings “open up very exciting speculations” about using probiotics to treat mood disorders in people, says Emeran Mayer, a gastroenterologist at the University of California, Los Angeles. But he said he’s skeptical that the findings will translate easily from mice to people.
August 30, 2011 by Amara D. Angelica (Credit: Udo's Choice)

29 Eylül 2011 Perşembe

ASİT REFLÜ İLE BAŞ ETMENİN DOĞAL YOLLARI part 1


Asit reflü, sindirim sisteminin üst kısmının bir durumudur. Daha net olmak gerekirse, bu mide ve yemek borusunu  ifade eder. Asit reflü mide asidinin yemek borusuna doğru geri akımıdır. Midede ki asidinin yemek borusuna doğru
yukarı akışından dolayı bir yanma hissine sebeb olur. Yapılan çalışmalar sonucunda da Asit reflüsü olan üç kişiden birinde de Özefajit geliştiği bulunmuştur. Özofajit ise  yemek borusu iltihabı demek olup mide asidinin özafagusa doğru çıkması demektir. Mide asidi bazen hastalarda boğaz tahrişine sebeb olan kuru öksürüğe ve kusmaya bile sebeb olmaktadır. Ayrıca bu reflü hastalığının ilerlemiş hali olan gastroözofageal reflü hastalığı (GERH) olarakta bilinir. Radyografi ile ve mideden biyopsi ile konulmaktadır. Tanısı konulduktan sonra bile tedaviye cevap vermeyen durumlarda olmaktadır.
 Eğer asit reflü ilk aşamalarda ise  sadece yediklerimize dikkat ederek asit reflünün ilerlemesini engeliye biliriz. yedikten hemen sonra bir veya iki bardak su almayı deneyin(fakat su çok soğuk olmasın). Mide asitlerinin üretimi zayıflatmak yardımcı olacaktır. Yemek yedikten sonra yatar pozusyonda durmayın, bu duruş midedeki sinrilmekte olan gıdaları özafagusa itecektir. Yemeklerden sonra yürüyün veya hafif egzersiz yapmak Reflünün en iyi bir  ilaçıdır. Yemeklerden sonra badem yenemside , enzimlerin ve asitin etkilerinden kurtulmak için başka bir  yoldur. Bademi uzun süre çiğnemek daha iyi bir etkisi olduğu da kanıtlanmıştır.  
GERN çoğunlukla özafagus (yemek borusunun girişinin) kasının zayıflaması sonucu ortaya çıkar. Normal koşullarda yenen yemek özafagustan geçerek mideye inerken, özafagusunun valvesi (kapağı) kapanacak ve mide de sindirilen gıdaların  yemek borusuna geçişini engelleyecektir. Fakat bu valve fonksiyonunu yitirmişse GERN belirtileri yaşanmaya başlanacaktır. Komplikasyonları ise yemek borusu ülserasyonuna hatta daha ileri safhalarda Özafagus kanserine bile sebeb olabilir.
Genel olarak Reflü tanısı Endoskopi ve Baryum Swallow yöntemi ( bi tür sıvı ) ile mideden biyopsi ile konulmaktadır. Tanısı konulduktan ve tedaviye cevap vermeyen durumlarda olmaktadır. Eğer asit reflü ilk aşamalarda ise  sadece yediklerimize dikkat ederek asit reflünün ilerlemesini engeliye biliriz.
Soğan, domates, Sirke, Narenciye, Çikolata, Kahve, Çay, Ananas, Şili, Karabiber, aşırı yağ içeren yiyecekler gibi bazı gıda maddeleri, baharat ve Alkol aslında midede sindirimi geç olduğu için midenin daha fazla asit üretmesine sebeb olmaktadır. Yapılması gereken bence her insanın bünyesinin ve tolarasyonu göz önünde bulundurulduğunda kişinin deneme yanılma ile bu listeyi oluşturması ve bu tarz gıdalardan uzak durması ilk basamak olabilir.

Bunun yanında denediğim bazı öneriler:
Yemek yedikten hemen sonra bir veya iki bardak su almayı deneyin(fakat su çok soğuk olmasın). Mide asitlerinin üretimi zayıflatmak yardımcı olacaktır. Yemek yedikten sonra yatar pozusyonda durmayın, bu duruş midedeki sinrilmekte olan gıdaları özafagusa itecektir. Yemeklerden sonra yürüyün veya hafif egzersiz yapmak Reflünün en iyi bir  ilaçıdır. Yemeklerden sonra badem yenemside , enzimlerin ve asitin etkilerinden kurtulmak için başka bir  yoldur. Bademi uzun süre çiğnemek daha iyi bir etkisi olduğu da kanıtlanmıştır.
 Ayrıca, zencefil, anason veya Lavanta çayları ve yemeklerden sonra yenen elma da aynı
zamanda mide enzimleri oluşumunu azaltmaya yardımcıdır.
Her Reflü hastasının bildigi gibi kontrol altına alınmamış mide asidinin sadece gıdalar ile konturol altına alınması hiç de kolay değil. Bunun yanında doktorların sıklıkla reçetelediği
 asit inhibitörü ve pompası olarak  tanımlaman Omaprozal türü ilaçları kullamaya başlayanlar ilk başlarda sorunlarının çözümüne eriştiklerini zannedebilirler. Ama uzun süre kullanılması gereken bu tür ilaçların yan etkileri göz önünde alındığında bence artık doğal yollara başvurma gereği doğmaktadır.
Proton pompa inhibitörleri (ya da "PPI"lar) bir ilaç grubudur ve mide asidi üretiminin uzun süreli azaltılması etkisini gösterirler. Günümüzde mide asit sekresyonunun en potansiyel azaltıcısı konumundadırlar. Aynı amaçla kullanılan değişik etki mekanizması ile etki gösteren bir başka grup ise H2 Reseptör blokörleridir. Proton pompa inhibitörleri mide paryetal hücresindeki hidrojen/potasyum ATPaz enzim sistemini geri dönüşümsüz bloke ederek etki gösterir .Proton pompası gastrik asit sekresyonunda en son evredir ve gastrik lümene H+ sekresyonunu sağlaması nedeniyle inhibisyon için ideal süreçtir. Bu şekilde % 99 a varan oranlarda asit sekresyonunu engellerler.
 Bu ilaçların genel ve daha sık rastlanan yan etkiler: Baş ağrısı, bulantı, diyare, karın ağrısı, bitkinlik hissi, baş dönmesi. Nadiren rastlanan yan etkiler: döküntü, kaşıntı, şişkinlik, kabızlık.Uzun süreli kullanımda vücutta vitamin B12 konsantrasyonunda azalma. (bende B12 eksikliği yüzünden hafıza kaybı başlamıştı ama İngiltere deki doktorum literatürden bu konuyu gösterene kadar bana B12 vit alınımını önermemişti bile)
Bu tür ilaçların bir başka uyarısı ise aslında mide yanması ya da reflünün bilinen bir tedavisi yoktur. Tüm antasitler, aynı zamanda alındığı taktirde diğer ilaçlar ile etkileşime girebilir. Bu tür ilaçların tek yaptığı belirtileri kontrol altına alarak perdelemektir.  Bi karbonatta aşağı yukarı aynı işlevi gördüğüne göre neden bu ilaç firmalarına çuvalla para yağdıralım?
Bu sebebten dolayı asit reflü ve mide yanmasının tedavisinde bulduğum doğal yolları size anlatmak istiyorum. Bunlardan ilki, aslında çok iyi bildiğimiz ve kek yapımında kullanılan karbonat ya da Soda. Bu madde yıllarca mide tedavisinde kullanılmış ama malesef  zengin ilaç firmaları tarafından kendi ürettikleri ilaçlarla yer değiştirmiştir. Eğer kullandığınız Talcid tarzı ilaçlara bakarsanız içeriğinde bi karbonatı ve nane içeriğini görebilirsiniz. Sonuçta atalarımızın bilgilerini alıp bize modern bilmin bir sürü yan etkileri ile olan ilaçlarını vererek zenginliklerine zenginlik katmaktadırlar.
Bikarbonat yüzyıllardır reflü tedavisinde kullanılmaktaymış hatta bi karbonat o kadar ilginç bir madde ki ev temizliğinde kullanıldığı gibi tıkanan lavobaları açmaktan tutunda dişleri beyazlatmaya kadar envayi çeşit kullanım alanı var. Bir gün süper markette Amerikandan ithal edilmiş Soda kutusu gözüme ilişti. Tamda Türkiyenin dışa bu kadar mı bağımlı hale geitirldiğini üşünürken bikarbonat kutusunu elime aldı. İngilizce açık açık mide asidini azaltır
 yazılmıştı ama bu kısmı türkçeye çevirilmemiş ti. Hayretle bikarbonat kutusuna baktım.
 Kafamın üzerinde yanan bir lamba olduğunu hissettiğimi hatırlıyorum. Hemen biyoloji,
 mikrobiyoloiji ve kimya bilgilerimi kayıttan geçiriken bi karbonat üzerinde araştırmlarıma başladım. Bulduğum bilgiler doğrultusunda kendimide biraz kolay olarak kullandığımı kabul ederim ama sonuçta beni rahatsız eden bir sağlık probleminden kurtulduğumu belirtirim

Bikarbonat içeriği
Besin değeri
Kalori 0
Toplam Yağ 0
Sodium 150mg
Protein 0
Talimatlar:
Bir bardak suya küçük bir çay kaşığı katılarak, karıştırılır. Dikkat edilecek hussus ise karışım iyice çözülmesldir. Bu karışımı sabah aç karnına ve yatmadan önce kullanın.  
İlk zamanlarda sabah ve akşam kullandığım karışımı iki hafta sonra bırakarak ara verdim. Bu karışımın uzun süreli kullanımının yaratacağı her hangi bir etkisinin önlemesi içinde artık sadece gerektiğinde kullanmaya başladım.
Asit reflüye neden olan bir başka etkende Helicobacterdir. Bu konuyada  yazının ikinci bölümünde devam ederek, doğal tedavi yöntemleri ve çalışmalardan söz etmeye çalışacağım.
Uyarı: Bikarbonat kullanmaya başlamadan önce eğer bir reçeteli ilaç kullanılıyorsanız önce   doktorunuza ve ya eczacınıza danışını, bazı reçeteli ilaçlarla bir etkileşime girebilir. Diğer bir uyarı, eğer doktorunuz tarafından sodyum alımınımız kıtlanmışsa lütfen bu yöntemi denmeyiniz.
Eğer bu yöntemi denedikten sonra şiddetli bir mide ağrısı hissederseniz bir doktora başvurun. Şiddetli ağrı mide ağrısının reflüden başka sebebleri olabilir.

Alıntılar:
·         On-demand treatment of nonerosive reflux disease: omeprazole plus bicarbonate powder versus omeprazole capsules, Acta Gastroenterol Latinoam. 2010 Sep;40(3):198-205.
·         Gastro-oesophageal reflux. Issues in clinical practice.BMJ. 2010 Sep 22;341:c5158. doi: 10.1136/bmj.c5158.
·         The effect of tegaserod on esophageal submucosal glands bicarbonate and mucin secretion. DigDis Sci. 2008 Sep;53(9):2366-72. Epub 2008 Feb 13.
·         Vikipedia

24 Eylül 2011 Cumartesi

The Truth About Comet Elenin

In Association with Amazon.co.uk  

NASA Scientist, Dr. David Morrison, answers questions from the public about comet Elenin.




The paper purports to show that astronomical alignments, particularly that of Elenin, are the proximal cause of earthquakes of magnitude 6 or stronger.

Astronomical alignments as the cause of ~M6+ seismicity
Abstract: I here demonstrate empirically my georesonator concept in which tidally induced magnification of Earth masses' resonance causes seismicity. To that end, I show that all strong (~M6+) earthquakes of 2010 occurred during the Earth's long (t > 3 day) astronomical alignments within our solar system. I then show that the same holds true for all very strong (~M8+) earthquakes of the decade of 2000's. Finally, the strongest (M8.6+) earthquakes of the past century are shown to have occurred during the Earth's multiple long alignments, whereas half of the high-strongest (M9+) ones occurred during Full Moon. I used the comet C/2010 X1 (Elenin), as it has been adding to robustness in terms of very strong seismicity since 2007 (in terms of strongest seismicity: since 1965). The Elenin will continue intensifying the Earth's very strong seismicity until August-October, 2011. Approximate forecast of earthquakes based on my discoveries is feasible. This demonstration proves my hyperresonator concept, arrived at earlier as a mathematical-physical solution to the most general extension of the georesonator concept possible.
You know about the massive underground facilities under the Denver airport and the other side of the cities in USA  and Russia have invested fortunes into new underground shelters, as the soil of the Earth itself can provide the best shelter for most catastrophes, deep below the surface, thats must be the reason why the government is secretly construction those tunnels. To prove my idea I suggested you to watch the below video. Brooks Agnew, author and host of X-squared radio, tells us why we should care.






22 Eylül 2011 Perşembe

Kuyrukluyıldız Elenin Dünya'ya Yaklaşması ve Beklenen X Planet

Comet C/2010 X1 (elenin) dünyamıza yaklaşmaya başladığından beri  bilimsel tartışmalar  büyümeye başladı. Dünya ve güneş arasında yaklaşık bir çeyrek mesafeye yaklaşmış olması da kaygıların hiçte boşa olmadığını gösteriyor.  
Elenin büyük bir gezegensel beden olduğunu iddia eden bazı bilim adamları ve özel araştırmacılar, bu kahverengi cüce yıldızın dünyada meydana gelen ani depremlerin ve kasırgaların artmasının sebebi olarak göstermekteve  16 Ekim 2011 tarihine Dünyaya en yakın olduğu dönemde büyük felaketker olabileceğini savunmaktadırlar.
Bosnalı bir bilim adamı olan Dr. Mensur Omerbashich’a göre, Kuyrukluyıldız Elenin ve Dünya üzerindeki sismik (deprem) aktiviteleri arasındaki ilişkiyi izlemesi sonucunda elde ettiği değerleri bir makale de yayınlamıştır. Comet Elenin üzerinde ki tartışmalara bir yön vererek aslında NASA’nın  Comet Eleninin önemsiz bir buz kitlesi olduğu ve Dünya üzerinde hiç bir felakete sebeb olmayacağı iddasını çürütmektedir.
Dr. Mensur Omerbashich 2006 yılından bu yana, kuyrukluyıldız Elenin Dünyanın sismik aktivitesini sistemik olarak etkilemeye başlıyacağını ve  2011 yılının ikinci yarısında Dünyaya daha da yaklaşarak, büyük depremlere yol açacak sismik dalgalanmayı  hızlandırması beklendiğini vurgulamaktadır.
Peki, Dr. Mensur Omerbashich’un dediği gibi 2011 ikinci yarısında itibaren Dünya üzerinde depremler, Fırtınalar, Tsunami veya kontrol altına alınamayan su baskınları gördük mü?
11 Mart 2011 Cuma günü, yerel saatle 14.46′da (Türkiye saatiyle 07.46′da), Japonya’nın kuzeydoğusundaki okyanus açıklarında 9,0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremin ardından da en yüksek düzeyde tsunami (dev dalga) uyarısı yapıldı.
Kanada'nın batısındaki Vancouver Adası açıklarında 6,7 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
8 Mart 2011 tarihinde elenin Merkür ve Earth ile uyumu
Yukarıda ki gezegenlerin dizilimi Martın 8’inde Mercury, Dünya ve kuryukluyıldız Elenin aynı hiza geldiğinin 3’üncü gününde Japonyadaki büyük deprem oldu.

·         Arjantin'de 6,4 büyüklüğünde deprem WASHINGTON (A.A) - 02.09.2011 - Arjantin'de 6,4 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Amerikan Jeofizik Kurumu, depremin ülkenin kuzeyinde, Anatuya kentinin yaklaşık 30 km batısında olduğunu açıkladı.
·         Endonezya'da 6,6 büyüklüğünde deprem HONG KONG (A.A) - 05.09.2011 - Endonezya'nın Sumatra Adası'nda 6,6 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
·         Dinar'da 3.1 büyüklüğünde deprem AFYONKARAHİSAR (A.A) - 06.09.2011 - Afyonkarahisar'ın Dinar ilçesinde, 3.1 büyüklüğünde deprem meydana geldiği bildirildi.
·         -Japonya'da 6,6 büyüklüğünde deprem NEW YORK (A.A) - 17.09.2011 - Japonya'nın Honşu adasının doğu sahilinde bugün 6,6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
·         Hindistan'da  deprem YENİ DELHİ (A.A) - 18.09.2011 - Hindistan'ın kuzeyinde 6,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Amerikan Jeoloji Enstitüsü (USGS),
·         Guatemala'da deprem WASHINGTON (A.A) - 19.09.2011 - Orta Amerika ülkesi Guatemala'da 5.8 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
·         Erzincan'da deprem ANKARA (A.A) - 22.09.2011 - Erzincan'ın Kemah ilçesinde 5,5 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
23 09 2011 tarihinde Türkiye öğlene kadar tam 16 deprem meydana geldiğini de biliyormusunuz! http://www.ensondepremler.com/
Şimdi NASa’nın açıklamalarının neden doğru olmadığına şüphe duymaya başladığımı anlıyorsunuzdur herhalde.
Dr. Omerbashich,  kuyrukluyıldızın ve diğer  gezegenlerin  hizalanmaları arkasında süreçleri ile depremler arasında ki etkiyi tam olarak izah edememesine rağmen, bu olguyu gezegenlerin mevcut magnetik yapıları ile oluşturdukları çekim gücünün artması olarak açıklayabilmketedir. Bu basitçe herkesin bildiği  Ayın Dünyada yaratığı gelgit etkisi olarakta gösterilebilir. 
Eğer kuruklu yıldız Elenin, büyük bir kitle ise -ki bu henüz bilinmemektedir veya gizlenmektedir - hızı saatte yaklaşık 50.000 km (10 Eylül 2011 tarihinde güneşe en yakın noktası) 0.46 AU Güneş'e en yakın noktaya geldiği anda , Güneşin yaratığı bir ivme ile Elenin kuyrukluyıldızını sistemimize kolayca itilmiş olacaktır. Bu oluşum tekrar dünya yer küresinde aktivilerin artacağı bir tarih olarak gösterilmektedir.


Bu tarihten başka, Elenin ve Dünya'nın güneş ve diğer gezegenler ile 23 kasım 2011 tarihinde hizalanmaya geçeğine dikkat çekilerek, bu sefer Dünya nın Elinin ‘e uzaklığı  sadece 0,596 AU ile , diğer tarafta da Güneş arasında kalacaktır (bkz. Şekil ). Bu uyum, sismik aktiviteye yol açan büyük bir plazma boşalmasına tekrar sebeb olacaktır.
Dikkatimi çeken olay ise NASA’nın bu kuyrukluyıldıza Halley Kuyrukluyıldıza veridiği önemin bir parçasını bile vermemesi, hatta dünya çapında ki medya ülkemizde yada yurt dışında bile bu olayı haber etmekten çekinmesidir. Fakat her ne kadar gizililik ile yürütülmeye çalışılsa da, bazı kaynaklardan ortaya sızan ve   yer altında hazırlanan sığınaklardan hepimizin haberi var. Acaba bir bildiklerimi var?
Agustosun ikinci yarısından beri çıplak gözle görülmeye başlayan Kuyrukluyıldız Elenin acaba e Maya takvimi olarak bilinen ve dünyanın sonun 2012 olarak verildiği tarihi mi vurgulamaktadır? Ya da Sümer mitolojisinde geçen ve geçiş gezegenin anlamına gelen bu gezegenin 3.600 yıllık bir yörüngeye sahip olup  dünyamıza çarpmazı beklenen mitolojide ki  Marduk( Niburu)  gezegeni mi?

Alıntı news.exopoliticsinstitute.org/will-comet-elenin-cause-major-earthquakes ve T24.com.tr

20 Eylül 2011 Salı

Pandora kutusu ve Sınırlari aşılmış Genetik


DNA yapımızı, Yunan mitolojisinde ki tanrılar tarafından yaratılmış olan Epimeheus’un eşi meraklı pandora ya benzetmekteyim. Pandora ‘Tanrılar armağanı’ demek, olup insanlığı cezalandırmak için yaratılmıştır.  Zeus, Tanrılar ile insanlar arasındaki çekişmeyi bir sona ulaştırmak için Promethus ‘u görevlendirir. Prometmus yanında olağan üstü büyük bir hayvanla çıka gelir. Hayvanı ikiye ayırarak bir kısmını Tanrılarla, biş kısmınıda  insanlara sunar, fakat burada bir hile vardır. Kemikli ama ağıza layık kısmını Tanrılara, diğer yenebilen etleri de mide içine gizlerek insanlara verir. Sonunda, aldatıldığını anlayan Zeus öfkelenir ve insanlıktan ateşi saklayacağanı söyleyerek ayrılır. Fakat ateşi olmadan etleri yiyemiyecek olan insanlık için Prometmus ateşi çalması gerekmektedir. Sonunda akıllı bir kurnazlıkla ateşi Rezene bitkisini içine gizlerek çalıp ve insalığa verir. Fakat Zeus bu sefer gerçekten çok sinirlenmiştir. Promethusa insanlık için bin türlü müsibeti getirecek olan bir planı olduğunu söyler. Zeus kilden güzeller güzeli Pandora’yı yaratır. Ama Pandora güzelliği yanında aslında oldukça sinsi ve aç gözlüdür. Zeus Pandora’yı bir küple Prometheus’un kardeşi Epimeheus’a gönderir. Zeus’un planını anlayan Promethus kardeşini uyarmaya çalıssada iş işten geçmiştir. Panora kendine verilen küpü açmış, hastalık, acı, yaşlılık ,yas .. ve bir çok musibet küpten çıkmıştır. Pandora küpü korkup kapamaya çalışsa da, küpte son kalan tek şey ‘ Ümittir’.
Transhumanıstler tarafından yapılan DNA üzerindeki akılmaz deneyler sonunda, geri dönüşümü olmayan bir yola girdiğimizi hissetmekteyim. Mevcut DNA’sı oynanmış GM ürünlerinden ya da nano teknoloji ile önümüze sununan tehlike eninde sonunda bu insanlığın elinde  sadece ümüdi bırakcaktır, tabiki tehlikeyi erken fark edip önlemeyezsek.

Raymond "Ray" Kurzweil, Amerikalı bir yazar, mucit ve fütürist, hızla gelişen teknolojiler ile insanlığı değiştirebilecek olan genetik mühendisliği ve nanoteknoloji aracılığıyla bizi ölümsüz kılacak bir teklif sunmaktadır.
1.0 sürümü biyolojik vücutlarımınız..... çelimsiz ve bir çok sayısız hata modlarına sahip...bu tür çalışmalar sınırları aşmamızı ve kaderimiz üzerinde güç kazanmamızı sağlayarak, ölümsüzlüğümüzü elimize verecektir.”
Deli bilim adamı olarak ünlenen Sharon Gilbert ise  laboratuarında  tıbbi araştırma kisvesi altında; hayvan,bitki ve ve İnsan DNA sı üzerinde simerik kombiyasyonlar ile oynamalar yaptığını ve  değişik canlıların, laboratuar ortamında yaratmaya çalıştığını  açıkça ortaya döktü. Bu tür çalışmalar ile kendini hiçte suçlu hissetmeyen bu bilim kadınına göre  açıklaması oldukça açıktı :
Genetik materyal sahibi kimdir? Sen, Tanrı ya da Bilim? Son olarak federal mahkeme, sadece BİLİM olabilir diyor.’
Yazar Thomas Horn’nun, ‘Apollo Rising 2012’ adli kitabında daha çok ayrıntıları geçen bu tür çalışmaların aslında bir bilim kurgu olmaktan çıktığını, genetik mühendisliği sayesinde çözülen DNA sarmalı üzerinde ( 2000 genom project) hayvan, bitki ve insan DNA sı karışımı “ Üstün insan” ı yaratma istediğinin üzerinde çalışmalar yapıldığına dikkatimizi çekmektedir.
Bu teknolojinin insanlığa  yararlarından  çok zararlarının olduğunun kanısındayım ve bu konuda Transhumanist karşıtı  olan Alex Jones ‘Prison Planet’  adlı programında; Transhumanist akımın insanlık için  tehlikeli boyutlara geldiğini ve yapılmakta olan genetik çalışmalar  sonucunda ortaya çıkan canlıların gelecekte insanlığı tehtit edeck boyutlarına dikkatimizi çekmektedir. Bu tür çalışmalar, sadece gazetenin magazin bölümünde yayınlanan aslında ve kasıtlı olarak dikkatimizi üzerine vermemizi, istenircesine üstün körü geçilen haberlerle insanlığa  sunulmaktadır. Fakat, üç maymunu oynamayı yeğleyen, bizler tarafında da tehlikenin aslında ne kadar büyük olduğu görmemekteyiz.

ÖRÜMCEK İPEĞİ ÜRETEN KEÇİLER, Şimdi bilim adamları ipeğin kimyasal yapısının taklit edildiği malzemeler üretmek yerine örümcek ipeğini doğrudan üretmeyi hedefliyorlar, National Geog,2002
Bilim adamları önemli bir kaç  buluşa imza attı,   Uluslararası bir cerrah ekibi İsveç'te dünyanın ilk sentetik organ naklini yaptılar. CNN , 7/2011
Hayvan-İnsan Melezleri tartışması. Bilim adamları, yarı-insan, yarı hayvan karışımı-melez bir yaratık üreterek, insan ve hayvan arasındaki çizgiyi bulandırmaya başladı. National Geographic News
25 Ocak 2005
Günümüzde genetik mühendisler, bitki genlerini  insan bağışıklık sistemindeki ''T lenfosit hücreleri"yle bir araya getirerek, bağışıklık sistemini daha da güçlendirmeyi planlıyorlar.